Şebeke-i Âlemşümulün Ölümü ve Sosyal Dilencilik

Hak dostum, Hak!

Vakti zamanında, uzak diyarlarda değil, tam da yanı başımızda bir mucize doğdu. Öyle bir mucize ki, dillerde destan, gönüllerde sultan oldu. İnsanlar bir tıkla birbirine kavuştu, bilgi denizleri önümüzde serildi. Bu mucizenin adı neydi dersiniz? Evet, İnternet (Şebeke-i Âlemşümul)! İlk başlarda sadece birkaç kişinin bildiği, küçük bir yoldu belki. Ama zaman geçti, yollar büyüdü, yollar çoğaldı, derken bir baktık ki İnternet hayatımızın tam ortasına yerleşmiş.

Sosyal dilencilik kavramı literatürde olmamakla birlikte; bireylerin sosyal medya ve diğer dijital platformlar üzerinden toplumsal kabul, beğeni ve izlenme elde etmek amacıyla duygusal veya mali destek talep etmeleri durumunu ifade etmek için kullanılabilir. Bu kavramı, bireylerin dijital ortamda dikkat çekmek için sergiledikleri abartılı, manipülatif veya samimiyetsiz davranışları kaplayacak şekilde düşünebiliriz.

Bireyler, takipçilerinin empati ve merhamet duygularını harekete geçirmek için kişisel hikâyelerini abartabilir veya dramatize edebilirler. Yanlış veya yanıltıcı bilgiler paylaşarak takipçilerin algılarını şekillendirme girişimleri de yaygındır. Bu, sahte başarı hikâyeleri veya asılsız iddialarla kendini olduğundan farklı gösterme şeklinde olabilir. Fotoğraf ve videoların dijital olarak düzenlenmesiyle fiziksel görünümün veya yaşam tarzının olduğundan farklı yansıtılması sıkça görülür. Bu, takipçilerde hayranlık ve kıskançlık uyandırma amacı taşır.

Sosyal dilenciliğin bir diğer uç boyutu da, bazı bireylerin nefret ve olumsuz duygular üzerinden takipçi ve etkileşim kazanma çabalarıdır. Bu kişiler, provokatif veya tartışmalı içerikler paylaşarak dikkat çekmeyi hedeflerler. Hatta bazen, kendilerine yönelik hakaret ve küfürleri teşvik ederek etkileşim oranlarını artırırlar. Bu strateji, dijital platformlarda hızlı bir şekilde görünürlük sağlamanın bir yolu olarak kullanılmaktadır. Bu tür manipülasyonlar, toplumsal kutuplaşmayı artırabilir ve sağlıksız iletişim ortamlarına zemin hazırlayabilir. Nefret söylemi ve kışkırtıcı içeriklerin yaygınlaşması, dijital platformların etik ve güvenilirliğini olumsuz etkiler. Nefret üzerinden popülerlik kazanma, sosyal medya algoritmalarının etkileşim odaklı yapısından faydalanarak daha geniş kitlelere ulaşmayı mümkün kılar. Bu yöntemle takipçi kazanan bireyler, elde ettikleri yüksek etkileşim oranlarını reklam ve sponsorluk anlaşmalarıyla gelir elde etmek için kullanabilirler. Bu durum, etik olmayan davranışların maddi kazanç sağlaması nedeniyle, dijital platformların toplumsal sorumluluğunu ve içerik denetimini yeniden düşünmesini gerektirir.

Manipülasyonun sosyal dilencilikte merkezi bir rol oynaması, hem toplumsal düzeyde hem de bireysel düzeyde önemli etkiler yaratıyor.

  • Güven Erozyonu: Manipülatif içeriklerin ve sahte veya yapay zeka profillerin yaygınlaşması, dijital platformlarda paylaşılan bilgilere duyulan güveni azaltıyor. Bu da toplumsal ilişkilerin temelini oluşturan güven duygusunun zayıflamasına yol açıyor.
  • Toplumsal Normların Değişimi: Manipülasyonun normalleşmesi, etik değerlerin ve toplumsal normların yeniden tanımlanmasına neden olabilir. Bireyler, başarı ve kabul görmek için manipülatif davranışları meşru görmeye başlayabilirler.
  • Psikolojik Etkiler: Manipülasyon, hem manipülasyonu yapan bireyler hem de manipüle edilen takipçiler üzerinde olumsuz psikolojik etkiler yaratabilir. Sürekli onay arayışı ve gerçeklik algısının bozulması, özsaygı ve kimlik karmaşasına yol açabilir.

Baudrillard'ın Simülakr ve Simülasyon Kavramı: Jean Baudrillard, modern toplumlarda gerçek ile simülasyonun birbirine karıştığını ve gerçekliğin yerini simülakrların aldığını savunur. Sosyal dilencilikte manipülasyon, bireylerin dijital platformlarda gerçek olmayan kimlikler ve yaşamlar inşa etmesiyle bu kavrama doğrudan bağlanır. Bireyler, simülakrlar aracılığıyla kendilerini yeniden tanımlar ve sunarlar.

Goffman'ın Dramaturjik Yaklaşımı ve Manipülasyon: Erving Goffman'a göre, bireyler sosyal etkileşimlerde birer aktör gibi davranır ve belirli roller üstlenirler. Manipülasyon, bu sahne performansının bir parçası olarak, izleyiciyi etkilemek ve istenilen tepkiyi almak için kullanılan bir araçtır. Sosyal medyada paylaşılan içerikler, bu performansın sahnelendiği alanlardır.

Bourdieu'nun Sembolik Sermaye Kavramı ve Manipülasyon: Pierre Bourdieu, sembolik sermayenin bireylerin toplum içindeki statülerini belirlediğini belirtir. Dijital platformlarda manipülasyon, sembolik sermayenin artırılması için bir strateji olarak kullanılır. Abartılı başarılar, lüks yaşam tarzları veya sahte ilişkiler sunarak bireyler, dijital hiyerarşide yükselmeyi hedeflerler.

"🎭🤳💸🤖😂"

Manipülasyonun dijital platformlarda yaygınlaşması, etik sorunları ve güven krizlerini beraberinde getirir. Bu sorunlarla başa çıkmak için aşağıdaki adımlar önemlidir:

  • Dijital Okuryazarlığın Artırılması: Kullanıcıların manipülasyon tekniklerini tanımaları ve eleştirel düşünme becerilerini geliştirmeleri sağlanmalıdır. Eğitim programları ve bilinçlendirme kampanyaları bu konuda etkili olabilir.
  • Platform Politikalarının Güçlendirilmesi: Sosyal medya şirketleri, manipülatif içeriklere ve davranışlara karşı daha sıkı önlemler almalıdır. Algoritmaların şeffaflığı, sahte hesapların tespiti ve kullanıcıların güvenliği ön planda tutulmalıdır.
  • Etik Standartların Oluşturulması: Dijital platformlarda etik davranışların teşvik edilmesi ve manipülasyonun caydırılması için toplumsal normlar yeniden tanımlanmalıdır. Bu, hem kullanıcıların hem de platform sağlayıcıların ortak sorumluluğudur.
  • Yasal Düzenlemeler: Manipülasyon ve dezenformasyonla mücadele için yasal çerçeveler oluşturulmalı ve uygulanmalıdır. Bu, kişisel verilerin korunması ve dijital hakların savunulması açısından da önemlidir.

Toplumsal düzeyde manipülasyonun etkilerini azaltmak için farkındalığın artırılması gerekmektedir. Medya okuryazarlığı programları ve sivil toplum kuruluşlarının çalışmaları, kullanıcıların manipülasyon tekniklerini tanımasına yardımcı olabilir. Ayrıca, akademik araştırmalar ve medya içerikleri aracılığıyla manipülasyonun olumsuz etkileri konusunda bilinçlendirme sağlanabilir.

Manipülasyon, sosyal dilenciliğin merkezinde yer alarak dijital çağda bireylerin kendilerini ifade etme biçimlerini ve toplumsal etkileşimlerini derinden etkilemektedir. Bireylerin dijital platformlarda varlık gösterme ve kabul görme çabaları, manipülatif davranışların normalleşmesine yol açabilir. Bu durum, toplumsal güvenin zedelenmesine, etik değerlerin sorgulanmasına ve bireylerin psikolojik iyi oluşlarının olumsuz etkilenmesine neden olur.

Manipülasyonla mücadele ve daha sağlıklı dijital ekosistemler oluşturmak için bireylerin, toplumun ve platform sağlayıcıların ortak çaba göstermesi kritik öneme sahiptir. Dijital okuryazarlığın artırılması, etik standartların belirlenmesi ve manipülatif davranışlara karşı bilinçli bir duruş sergilenmesi, dijital çağda birey ve toplum ilişkilerinin güçlendirilmesine katkı sağlayacaktır.

İnternetin evrimi, bireylerin kendilerini ifade etme ve kimliklerini inşa etme süreçlerini derinden etkilemiştir. Geleneksel iletişim araçlarından farklı olarak sosyal medya platformları, bireylere kendi hikâyelerini anlatma ve geniş kitlelere ulaşma imkânı sunar. Ancak bu süreçte, gerçek benlik ile sanal benlik arasındaki ayrım belirginleşmektedir. Bireyler, toplumsal kabul ve beğeni elde etmek için gerçeklikten uzaklaşabilir ve dijital platformlarda farklı bir kimlik sergileyebilirler.

Yapay zekâ destekli içerik üretimi ve algoritmaların etkisiyle, bireylerin dijital kimlikleri giderek daha fazla manipüle edilmektedir. Örneğin, filtreler ve yapay zekâ destekli düzenlemelerle değiştirilen fotoğraflar, gerçeklik algısını bulanıklaştırmaktadır. Bu durum, bireylerin kendilerini nasıl gördükleri ve başkalarına nasıl sundukları arasında bir kopukluk yaratır.

Erving Goffman'ın dramaturjik yaklaşımı, bireylerin sosyal etkileşimlerde belirli roller üstlendiğini ve kendilerini bir sahne performansı gibi sunduklarını öne sürer. Sosyal medya platformları, bu performansın sergilendiği yeni sahneler haline gelmiştir. Bireyler, takipçi sayılarını artırmak ve beğeni toplamak için sürekli olarak kendilerini sunmak zorunda hissederler.

Bu bağlamda, sosyal dilencilik, bireylerin dijital sahnede daha fazla dikkat çekmek için başvurdukları bir strateji olarak görülebilir. Örneğin, kişisel hayatlarındaki zorlukları dramatize ederek duygusal tepki toplamaya çalışan kullanıcılar, Goffman'ın ön sahne performansına odaklanan birey tipolojisine uyar.

Émile Durkheim'ın anomi kavramı, toplumsal normların ve değerlerin belirsizleştiği durumlarda bireylerin yaşadığı izolasyonu ve anlam kaybını açıklar. Dijital çağda, sosyal medya platformları aracılığıyla sürekli bir bağlantı hali olmasına rağmen, bireyler derin bir yalnızlık ve izolasyon hissi yaşayabilirler.

Sosyal dilencilik, bu anomik durumun bir yansıması olarak ortaya çıkabilir. Bireyler, dijital platformlarda gerçek bağlar kurmak yerine yüzeysel etkileşimlerle yetinirler. Bu da toplumsal bağların zayıflamasına ve bireylerin anlam arayışında zorluklar yaşamasına neden olur.

Pierre Bourdieu'nun sosyal sermaye kavramı, bireylerin sosyal ağları ve ilişkileri aracılığıyla elde ettikleri kaynakları ifade eder. Dijital platformlarda, sosyal sermaye takipçi sayısı, beğeniler ve paylaşımlar üzerinden ölçülmeye başlanmıştır. Sosyal dilencilik, bireylerin bu sosyal sermayeyi artırmak için kullandıkları stratejilerden biridir.

Bu stratejiler, bireylerin dijital alanda daha görünür hale gelmelerine yardımcı olurken, aynı zamanda toplumsal ilişkilerin niteliğini de değiştirmektedir. Gerçek bağlar yerine sayısal metriklere odaklanan ilişkiler, güven ve samimiyet duygusunun erozyona uğramasına yol açabilir.

Sosyal medya platformlarında yayılan sahte veya abartılı hikâyeler, izleyicilerin güven algısını zayıflatmaktadır. Bilgi kirliliği ve dezenformasyon, bireylerin dijital platformlarda paylaşılan içeriklere şüpheyle yaklaşmasına neden olur. Bu da toplumsal ilişkilerin temelini oluşturan güven duygusunun sarsılmasına yol açar.

Güvenin yeniden inşası için dijital okuryazarlığın artırılması ve etik paylaşım pratiklerinin benimsenmesi gerekmektedir. Bireyler, paylaşımlarının toplumsal etkilerini göz önünde bulundurarak daha sorumlu davranmalıdır.

İnternetin dönüşümü ve sosyal dilencilik arasındaki ilişki, dijital çağda bireylerin kendilerini nasıl ifade ettikleri ve toplumsal normların nasıl şekillendiği konusunda önemli ipuçları sunmaktadır. Bireyler, dijital platformlarda varlık göstermek için gerçek benliklerinden uzaklaşabilir ve bu da toplumsal ilişkilerin yüzeyselleşmesine yol açar.

Toplumların bu dönüşüme adapte olabilmesi için:

  • Dijital Okuryazarlığın Artırılması: Bireylerin dijital platformları bilinçli ve eleştirel bir şekilde kullanmalarını sağlamak.
  • Etik Paylaşım Pratiklerinin Benimsenmesi: Bireylerin paylaşımlarının toplumsal etkilerini göz önünde bulundurarak sorumlu davranmaları.
  • Politikaların ve Düzenlemelerin Geliştirilmesi: Dijital platformların toplumsal normlara uygun şekilde işlemesini sağlamak için yasal çerçevelerin oluşturulması.

Sosyal dilencilik kavramının literatüre kazandırılması, dijital çağda bireylerin davranışlarını ve toplumsal etkileşimleri daha iyi anlamamıza yardımcı olacaktır. Bu sayede, dijital dünyanın getirdiği fırsatları en iyi şekilde değerlendirirken, olumsuz etkileri de minimize edebiliriz.

Sürç-i lisan ettiysek affola!

Evet sevgili dostlar, gördük ki dijital çağın ışıl ışıl parlayan yüzünde bazen gölgeler de beliriyor. İnsanlar sanal âlemde görünür olmak için kendilerinden uzaklaşıyor, başkalarının gözünde değer kazanmak için türlü oyunlara başvuruyor. Manipülasyonun hüküm sürdüğü bu dünyada, gerçek dostluklar ve güven sarsılıyor. Ama unutmayalım ki, her karanlığın bir aydınlığı vardır, her sorunun bir çaresi bulunur. Gelin biz, dijital dünyanın nimetlerinden faydalanırken, gönül aynalarımızı temiz tutalım. Gerçek benliklerimizle var olalım, sahte suretlere aldanmayalım. Manipülasyonun tuzaklarına düşmeden, samimiyetle, dürüstlükle ilerleyelim. İşte o zaman, dijital çağda da insan olmanın erdemini yaşarız.

Bu blogda ifade edilen görüşler ve analizler, kişisel okumalarım ve gözlemlerim sonucunda oluşmuştur. Konunun uzmanı olmamakla birlikte, dijital çağın getirdiği değişimlere dair düşüncelerimi paylaşmayı amaçladığım bir blog yazısıdır.

Kaynakça

  • Baudrillard, J. (1981). Simülakrlar ve Simülasyon. Galilée.
  • Goffman, E. (1959). Gündelik Yaşamda Benliğin Sunumu. Doubleday.
  • Durkheim, É. (1897). İntihar: Sosyolojik Bir İnceleme. Le Suicide.
  • Bourdieu, P. (1986). "The Forms of Capital". Handbook of Theory and Research for the Sociology of Education içinde.
  • Turkle, S. (2011). Alone Together: Why We Expect More from Technology and Less from Each Other. Basic Books.
  • Boyd, D. (2014). It's Complicated: The Social Lives of Networked Teens. Yale University Press.
  • Castells, M. (2010). The Rise of the Network Society. Wiley-Blackwell.
  • Hampton, K. N., Goulet, L. S., Rainie, L., & Purcell, K. (2011). "Social Networking Sites and Our Lives". Pew Research Center.